1 Şubat 2009 Pazar

Şora Batır'ın bir diyarında

Gülser Canay

Curtluk Köyü camii Bulgaristan'ın Dobruca bölgesinde Dobriç (Hacıoğlu Pazarcık) Silistre yolunda bir tepe başına konmuş Onogur diye bir köy vardır. Çevresini Kuzeydoğu ve Güney tarafından or-manlarla kaplanmış dağ gibi tepeler oluşturu-yor. Onların arasında da parlayan bir göl ve Tuna'ya koşan küçük nehir. Dağcıların rağbet ettikleri dik kayalar ve dört tane mağara bu güzelliğe ün katmaktadır. Bunların yanı sıra köy içinde bir büyük ve tepelerin eteğinde de daha küçük zamana karşın şırıl şırıl akıp duran üç kaynak çeşmesi.

Bu manzaradan zevk alanların arasında göze çarpan kuş bilimcileridir. Yaz boyunca köyün ke-narında konaklanmış bir çadırdan kuşları seyre-diyorlar, doğanın sesini dinliyorlar.

Onogur aynı zamanda Bulgar tarihinde de yer almaktadır. Roma döneminden kalıntılar burada bir güçlü kalenin olduğunu gösteriyor. Bulgar tarihini de kapsayan arkeolojik bulgular geçmi-şe ait olan canlı bir hayatı kaydetmişlerdir. Bun-lar Dobriç'in Arkeoloji Müze'sinden sergilen-mektedirler. Mağaralar ve çevresi define avcı-ları tarafından iyice taranmış. Derin kazılar bu-nun izleridir.

Konumun ilginç olan tarafı şudur ki; bilindi bili-neli bu köyde yaşayanlar yalnız Kırım kökenli Kerç' ten gelme Nogay Tatarlarıdır. Burada yal-nız Kırım Tatarcası çınlıyor. Fakat Bulgar dili kimseye de engel olmadı. Çünkü okuyanlar en az lise mezunudur. Birçoğu yüksek okul ve üni-versite bitirdiler. Buraya Kırım Tatarlarının yer-leşmesi 1854-1856 yıllarında olmuş ve öz vata-nını adlandırmak için ona 'Curtluk' demişler. İki adı da kullanılır - hem Onogur, hem Curtluk.

Muhacirlerin ilk yapıları cami olmuş ve inşaa-tında hiçbir metal çivi kullanılmamış. Yeterince sağlam kılmışlar onu ki bugüne dek nesiller bu atalardan kalan mirası ayakta tutabilmişler. Şimdi de halkın hizmetindedir. Yıllardır onarıl-madığı için geleceği tehlikede. Yardım elini de kimse uzatmamış.

1989 yılında Türkiye'ye göçten sonra burada daha çok yaşlılar kalmış.Yaklaşık 60 kişiye inen köy nüfusu yaz aylarında çoğalıyor. Şu anda orada sadece bir çocuk büyüyor. O da herkesin gözdesi olan beş yaşındaki küçük Tarkan. Tek başına köyü dolaşıp gezen, herkese dost olup çocukça sorular soran, güler yüzlü sevimli bir çocuk.

Bulgaristan'ın demokrasiye yol almasıyla 1991 yılında Dobriç'te yeni kurulan Asabay Tatar Kültür Derneği'nin düzenlediği ilk Tepreş burada oldu. Kurbanlar kesildi, dualar okundu. Köy cemaati kalakaylarla, Tatar aşlarıyla konuklarını ağırladı. Ve Kırım türküleri, şiirleri, oyun havaları dinlendi. O gün yaşlıların sevinç gözyaşlarıyla yağmur da çiselemişti. Bugünkü koşullarda da yaşamları her ne kadar monoton görülse de Kırım özlemi, Kırım hayalleri türkülerde, şiirlerde, şınlar da can atıyor. Çünkü onlarla doğup büyümüşler. Kırım Davası onların onur direğidir.

Dobruca-BULGARİSTAN Onların kanında Şora Batır yaşıyor ve onların ağzında şöyle canlanıyor;

“Bismillah dep mındım atka şılgın avlay,
Şılgın boylu bır kız tura zulpun taray.
Kayrılıp selam berdim gönül almay,
O da mendiy bır dertlı eken kaldı cılay…”

Köyün hocası hacı Müzeka Veli'nin deyimiyle bu efsanevi kahraman Tatar'ların gelmiş geçmiş en cesur, şanlı, namlı kişisidir diye bilinir. Ona Batır denmesini de en cesur yüreklisinin ifadesi gibi yorumluyor ve bundan gurur duyuyor. Ba-şından sonuna kadar hatırlayamasa da Şora Batır destanını, Şora Batır'ın sevdiği kızın adı Katice diye bilir. Binen atın adı da Celcetmez di-yor, yani ona yel yetişemez. Yelden daha hızlıy-mış. İşte Şora Batır'dan başka kayıtlar;

Şoram Şora bolganda,
Şonkayıp atka pıngende,
Law bergen tuwl edım,
Kuwnak etken de tuwul edım,
Katice beg aruw kız edı,
Ketti ya, abay,kettı…

Ve Şora Batır'ın kendisini Tatarlı' ğa adadığını gösteren şiirler.

Men niyetımı sorarsan,
Men Kazan'ga baramam,
Kazan'nı Kazak'tan almasam,
Yesır bolup kalaman.

Annesi;
Kaytsana, balam, kaytsana,
Sol emşemden süt iydı.

Şora Batır;
Sol emşenden süt iyse,
Taşka saw, anam, taşka saw.
Taş kaytsa da men kaytmam…

Kırım sevdasında yanıp tutuşan yetmiş beş yaşlarında olan Aziz Çokoy, Şora Batır efsanesi-nin biraz farklı versiyonunu anlatıyor; Şora Ba-tır’ın dünyaya kor olup geleceğini Ruslar biliyor-muş ve daha bebekken onu yok etmek istemiş- ler. Hamile kadınları toplamaya başlamışlar, yeni doğan bebekleri öldürmek için. Bunu anla-yan Şora Batır'ın babası hamile eşiyle ormana sığınır. Orada kor olup doğmuş Şora. İnsan sıfa-tına erdiğinde onu alıp evlerine dönerler.Bir de-fasında Ruslar onların avlusuna geldiklerinde annesi onu fırına atıp saklarlar.

Çok akıllı cocuk olup büyümüş Şora ve yirmi-yirmi beş yaşlarına geldiğinde ordunun başına geçmiş ve Rusları yenmeye başlamış.Bir çar-pışmada Edil nehrinin sularına düşmüş. Anası-na haber gelmiş oğlun öldü diye, fakat o inanma-mış. Daha sonra tekrar haber gelmiş Edil nehri-nin sularına düştü, şehit oldu diye ve o zaman anası inanmış.

Aziz Çokoy'un yaşam mücadelesinde ilham kaynağı Kırım'dır. Ailesi olmayan, tek başına oturan, vazgeçilmez arzusuyla dö-nüp duran bir insan; Kırım'ı görebil-mek…Şınlar, tapmacalar, öyküler köprü gibi onu hep Kırım'a götürü-yorlar. Şenlik dolu bir tapmacayı da belirtmek istiyorum.

Dagır dagır dagırman,
Bolat bayın kızıman,
Moynum tolu moşakman,
Dagırmanın kızıman. (Pınar)

Kırım türkülerini “Ceylan” diye bir genç kıza öğretmiş Aziz Çokoy. Ka-dife sesi, okşar gibi yüreğinin derin-liklerine iniyor. Öyle ki, bir Tepreş' te halkı duygulandırmış, gözler ya-şarmış. İşte acı veren bir türküden sözler;


…Bız Kırım'da kun kormedık.
Suberya'ga sürüldük,
Yeşil yurtka col tapamadık,
Kop vakıtler kaber alamadık,
Bağasaray'ın üstünde,
Kog bayraknı salamadık…

Ceylan Şevket; Dobriç'te bir lisenin enformas-yon teknoloji bölümünün son sınıf öğrencisidir. Yanı sıra üniversite sınavlarına da hazırlanıyor. Kırım ile ilgili her şeyi merak ediyor, hatta yeni çıkan “Bulgaristan'daki Tatarlar” ismindeki kitabı bir gecede okumuş. O da doğal olarak Kırım'ı kendi gözleriyle görmek istiyor. Oraya giden yolları soruyor. Annesi Türkan ve babası Celal zamanını daha çok Onogur' da geçiriyorlar. Zira oradan geçimlerini sağlıyorlar. Hayvan bakıyorlar ve onların emniyeti için iki de kangal köpeği edinmişler. Evlerinin bir kısmını cafetarya yapmışlar. Türkan Hanım'ın söylediğine göre yakında geleneksel tarzda yapılandıracak ve belediye projesine göre buraya gelecek olan turistlere de Tatar aşları sunulacak. Onogur' un toprağı taşlıdır ama doğasının güzelliği burasının değerini arttırmış. Turizm şirketleri ve paralı şahıslar Türkiye'ye göç edenlerin boş evlerini satın almaya hücum ediyorlar.

Bu gelişmelerin gölgesinde Onogur' un kaderi çizilmiş görünüyor. Oradaki insanların şuandaki en büyük mutluluğu kendi milletinden misafir karşılamak, tıpkı hacı Müzeka Veli'nin ifade etti-ği gibi;

- Bize gelen saygı ve sevgi ile gelmiş demektir. Öz kabilesine gelen kişiyi karşılamak, misafir et-mek onur verici bir duygudur. Öz insanı ile akra-baymış gibi sohbet etmek, kendi dilinde düşün-celerini ve ruhunu paylaşmak ne kadar güzeldir. Bu da bir zenginliktir. Anadil yaşlılara kaldı. Sön-mesin bu, sönmesin…

Geriye kalan Onogur' a gitmek…Oraya gitmek demek küçük bir Yurt'a gitmek demektir, bir Kı-rım senfonisi dinlemek demektir. Anavatan'ını hiç görmeyen ama kendi dünyalarında onu ya-şatan bu insanlarla karşılaşmak; temiz bir kay-naktan doya doya su içmek gibidir. Sağlığın mutluluğunu keşfedercesine, tam bir ruh zen-ginliğinin efendilerini ziyaret etmişizdir Şora Batır'ın bir diyarında…...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder